Мероприятие “Женитба” в разгара на “възродителния процес”

Българските събития, на ХХ век. БНТ По повод Турските атентати, 1984-1985 г. Dr. Ahmet TACEMEN’İN., BULGARTÜRKLERİ GİZLİ TARİHİ 1878-1990. Adana 1991; Niğde 2003; İzmir 2010; kitabından: Bulgartürklerinin Adlarının Değiştirilmesinin Uzaması Sıra Bulgartürklerinin adlarının değiştirilmelerine geldiğinde, ülkede onlardan başka adları değiştirilecek, Müslüman kalmadı. Adları değiştirilen ne Pomaktürklerinin, ne Çingenetürklerinin, ne de Karışık ailelerin; şimdi Bulgartürklerinin adları değiştirilirken, onların direnişlerine destek verme ihtimalleri vardı. Hakikat şuydu ki, adları değiştirilenler bu anı sabırsızlıkla bekliyorlardı. Sabırsızlıkla beklemelerine sebep, olanlara sevineceklerinden değildi; kendilerine göre ne olacağını tahmin etmelerindendi; hani şu Kara dana, Ak dana, Alaca dana, Canavar ve danaların anası Sarı İnek hikâyesi. Bulgarslavı devleti bu hikâyeyi, bilmem biliyor muydu; ama adları değiştirilenlerin, hadiselere müdahale etmeyeceklerini, kesin biliyordu. Öyle ki, Bulgarslavı devleti; Pomaktürklerinin, Çingenetürklerinin adlarının değiştirilmesinde yaptığı gibi, onları birbirlerine öldürterek, birbirlerine destek olmamaları için, hazırlık yaptığı gibi; şimdi hazırlık yapma ihtiyacı duymadı. Bulgarslavlarının, Bulgarslavı devletinin yanında olduklarını ve devletin emirlerine amade olduklarını biliyordu. Plânlandığı gibi, Pomaktürklerinin, Çingenetürklerinin ve Karışık Ailelerin adlarının Hrıstıyan adlarıyla değiştirilmesi biter bitmez; adlarını değiştirmeyi başlatmak için, olanca gücüyle Bulgartürklerinin bir kısmının üstlerine, bütününü yıldırmak için, dehşetle çullandı. Üstlerinden silindirle geçer gibi, geçti onların! Bu zavallılara yapılanlar, yalnız onlara değil, aynı zamanda bunca adaletsizlik gören, ancak böylesini görmeyen, Yirmi birinci asra gelen insanlığa hakaret idi... Bulgartürklerinin adlarının Hrıstıyan-Slav adlarıyla değiştirilmeleri ile alâkalı baskınlar, 1982 yılından itibaren yoğunluk kazandılar. Şimdi Bulgartürklerine yapılanlar, insan kanına susayan vampirlerin baskınıydı. Baskınlar bu mahiyetleriyle Bulgartürklerini yıldırma, onların ödlerini alma, mukavemeti kırma maksadı taşıyordu. Zaten yeterince korkutulmuş Bulgartürklerini, yıldırma hazırlığı Bulgaristanın güneydoğu hududunda başlatıldı. Bulgarslavı - Grek hududunda Tokatçık ve Kraldere yöreleri Bulgartürkü köylerini, kapsamına aldı. Baskınların Grek hududu dibinde bulunan Bulgartürkü köylerini kapsaması, Bulgarslavı Devletinin kanlı kampanyayı Grek devletine bildirmiş olabileceğini, akla getiriyordu. Evvelâ bu baskınlar her türlü insanlık dışı hareketlerle yani vahşetlerle dolu idiler. Sonra harp başlatılır gibi yapılıyorlardı. Bir NATO ülkesi olan Grek Devletinin burnu dibinde, rahatlıkla yapılmaları, hadiselerden haberdar edildiğini, gösteriyordu. On - on beş evlik bu ücra dağ köyleri; Ad değiştirme Batalionları (müfrezeleri) ve polisten ansızın kuşatılıp, basılıyor; on zebaniye, bir insan bile düşmüyor; insanlara vaveyla koparmaya meydan vermeden; “gık” bile dedirtmeden, vahşi “Ura!” sesleriyle, bomba sesleriyle, zırhlı ağır vasıta sesleriyle, mahşeri havada köy basılıyor; insanlar, insanlıktan çıkarılıyordu. Olanlar, Grek devletinin, dolaysıyla NATO’nun (Avrupanın) gözleri önünde oluyordu. Yağmalamalar, dövmeler, ırza geçmeler, öldürmeler, evlerde yangın çıkarmalar, işkenceler; sıradan sayılıyor; “Bundan başka bir şey yapılamaz!” deniliyordu. Yapılanlarla, kalan Bulgartürkleri yıldırılmak istendiklerinden, olanlar; bütün Bulgaristanda, çeşitli yollardan, aynen duyuruluyordu. Abartmaya ihtiyaç yoktu. Kalan Bulgartürkleri, korkuyla adlarının değiştirilmelerini beklemeye başladılar. Bulgarslavı devleti hazırdı; yerleşim yerlerinde Ad değiştirme arzuhal formlarıyla silâhlı zebaniler bekletiliyordu. Zebaniler, kapılara dayanacaklar, Bulgartürkleri beğendikleri Hrıstıyan adlarını seçecekler ve seçtikleri adları, arzuhal müsveddelerine yazıp, imzalayacaklardı. Ancak o anda Bulgarslavı devleti vahşetine maruz kalan perişan insanlardan bir kısmı, birileri tarafından, Bulgaristanın payitahtı Sofyaya getirildiler. Belki de bu insanlar, baskınlar esnasında dağlarda, kayalarda sığınan kaçaklardı ve anlaşarak farklı yer ve yollardan toplanarak, Sofyaya getirildiler. Nasıl olduysa olsun, onların Sofyaya gelmeleri, bir mucizeydi ve o şartlarda inanılması güç bir hadiseydi. Onlar Sofya caddelerinde kısa da olsa, bir yürüyüş bile gerçekleştirdiler. Öyle veya böyle, bu perişan, zavallı insanlar “1982 yılı Kurban Bayramının ikinci haftasında”, Sofyaya gelerek, nümayiş yaptılar. Evet, başlarına gelenleri dünyaya duyurmak istediler ve duymak isteyenler, duydular. Sonra ne kudretse Bulgaristan Devlet Konseyi Binası önüne bile toplanabildiler. Onlardan seksen kadar erkek, seçilerek, hemen binanın içine alındılar. İçeri alınanlar, dört saat müddetince, kalabalık bir heyet üyeleri tarafından, evvelâ dikkatle dinlendiler, sonra sorgulandılar. Sorgulamada sorulan sorular; sosyolojik, politik, psikolojik bilgiler toplamak için kullanılan araştırma anketlerine çağrışım yaptırıyordu. Devleti, yapılan baskınların tesirleri; adların değiştirilmelerinin ne kadar kalıcı olacağı ve buraya nasıl geldikleri de, alâkadar ediyordu. Uzun yolun yolcuları; dinlendikten ve sorgulandıktan sonra, iki otobüse bindirilerek, asker kortejinde, doğru Kırcali şehrine gönderildiler. Kırcalide İçişleri Bakanlığı Sancak Emniyet İdaresine (Okrıjno Upravlenie na MVR) değil; Kırcali Garnizon Komutanlığı mesuliyetine verildiler. Oradan askerlerin refakatinde Koşukavak kazası Tokatçık beldesinden öte Erikli ve Kraldere köylerine götürüldüler. Burada hudut karakolu (zastava) komutanı, Genel Kurmaya (Generalniya Ştab), onları teslim aldığını, bildirdi... Bulgarslavlarının, Bulgartürklerinin adları değiştirilirken, onlara destek olabilecekleri, haklı olarak, devletin aklının ucundan bile geçmedi. Devlet, iktidara muhalif güçlerin, “Milli vazifede” birleşeceklerinden, emindi. Ancak devletin içinden, birilerinin çıkıp, bu çılgınlığa “Dur!” diyebileceği, daha kötüsü, bu sese bazı Bulgarslavlarının da, uyabilecekleri ihtimalinin, dikkate alınmaması, büyük ihmaldi. Şimdi öyle bir şey cereyan etmek üzereydi. Hemen Bulgartürklerinin adlarının değiştirilmeleri, ses çıkmayacak bir şekilde durduruldular. Devletin, Müslümanların adlarını, Hrıstıyan adlarıyla değiştirmesini, “Vatandaşları bütünleştirme olarak” kabul etmek; adları değiştirilenlerin, ülke nüfusunun yarısından fazlasını teşkil ettikleri dikkate alındığında, bu hususta olanlar çılgınlıktı. Yıllardır mevcut sistem, rejim lehine vaziyete aklıselimin hâkim olamaması, adların değiştirilmesine devam edilmesi; devletin oturduğu sistemi mahvetmek istemesi; devlet içinde bazıları tarafından, çılgınlık olarak, kabul ediliyordu. Onlar, Müslümanların adlarının değiştirilmeleriyle alâkalı çıkacak iç ve dış komplikasyonlarla, devletin baş edemeyeceğini; bu hususta verilen Sovyet desteğinin, onun verdiği ekonomik, askerî desteğe benzemediğini, vurguluyorlardı. Onlara göre değil yalnız Sovyetler Birliği, Sistem bile olacakların altından, çıkamayıp, ezilecekti. Çünkü Bulgarslavı devleti ve Sovyetler Birliği; kendi Müslüman vatandaşlarını karşılarına almalarından başka; Müslüman âlemini de, karşılarına almaktaydılar. Dünyanın yarısını karşıya almak, bir adaletsizlik uğruna olduğundan, bütün dünyayı karşıya almak manasına geliyordu. Ne Bulgarslavı devletinin, ne Sovyetlerin; ne İslâm âlemine ne de Dünya kamuoyuna karşı koyabilme şansları vardı. Bulgaristanda Müslümanların adları değiştirilirken, sıra ülkede Müslüman nüfusun çoğunluğunu teşkil eden Bulgartürklerine geldiğinde, Bulgarslavı devletinin bazı ileri gelenleri, sistemin bir çıkılmaza girdiğinin farkındaydılar. Vaziyete müdahale edenler, çıkmaza götüren hadiselerin akışını durdurmak isteyenlerdi. Onların Grek hududu boyundan mezalime uğrayan insanları Sofyaya getirip, nümayiş ettirmeleriyle, Bulgartürklerinin adlarının değiştirilmeleri durmasalar da, yaklaşık üç yıl geciktirildi. Çünkü çark bir defa harekete geçirilmişti; onu harekete geçirenler durdurmayınca; öteden beriden müdahalelerle durma ihtimali yoktu. Çark dönmekteydi ve şimdi önüne geçenin kim olup olmadığını düşünmeden, yok etmekteydi. Öyle ki, bu önüne geçenler de, çarka ezdirilmeseler de, tesirsiz hale getirilerek, bertaraf edildiler. Bulgarslavı devleti ve KGB hadiselerin cereyanında, müdahalenin bir ihmal neticesi teşekkül ettiği fikrinde birleştiler. Onlara göre böyle hallerde tatbik edilen Makiaveli yöntemleri tatbik edilmemiş ve olacaklar olmuştu. Yani devleti temsil edenlerden biri “Durun!” deyince, Bulgaslavlarına lâzım gelen ders verilmediğinden, Bulgarslavlarının canı Bulgartürklerine yaktırılmadığından, Bulgarslavları “Dur!” diyen Devleti temsil edene, destek vermeye, hazırdı. Bulgartürklerinin adlarının değiştirilmelerine yeniden başlanılmasına, karar alınırken; Bulgartürklerinin, Bulgarslavları için, ne kadar tehlikeli olduklarını göstermek hususunda, onlara, Bulgarslavlarına suikast yaptırma kararı da, alındı. Böyle bir Makiaveli yönteminin şimdi tatbik edilmesinin, inandırıcı olmayacağı kanaatinde olunsa da, Ad değiştirilmelerin durmasını isteyenlere karşı da, bir kararlılık nümayişi olacağı, kabul edildi. Sonunda getirilerin, götürülenleri örttükleri neticesine varıldı ve Makiaveli usulünün tatbik edilmesine karar verildi. Bulgartürkü mekteplerinin kapatılmalarında olduğu gibi, Blgarslavı İstihbarat Servisinin el altında tuttuğu Bulgartürkü istihbarat yadkalarından (hücrelerinden) birine; bir tren garında ve bir trende, bomba patlattırıldı. (1984, 1985). Bu patlamalarda birkaç masum insan öldü, kırk küsur insan yaralandı. Bomba patlattırmadan başka aynı yadkaya (hücreye) birkaç yere “Türk bayrakları” astırıldı. Sonrası malûm, suikastçılar “yakalandılar” ... ve ölüme mahkûm edildiler. Mahkeme kararı, vakit kaybetmeden, infaz edildi. Kararın acilen gerçekleştirilmesi ile dünya adliye tarihinde en kısa zamanda infaz edilen ölüm cezaları arasına girdi. “Suikastçılarla” aynı koğuşta kalan Bulgarslavı asıllı mahkûma göre “Çocuklar, son ana kadar ölüm cezalarının infaz edilmeyeceği, inanışı ile yaşadılar!”. ... Oysa yalnız, mahkemenin kapalı kapılar ardında yapılması, onların hiç yaşama şansları olmadıklarını, anlamaları için yeterliydi. Mahkemenin, kapalı kapılar ardında yapılması, suikast senaryosunu yazanların, zavallı çocukların hakikatleri konuşacaklarından, korktuklarını gösteriyordu. Bu halde çocukların, onlardan istenildiği gibi konuşmalarından başka, çareleri yoktu. Çocuklar bunu biliyorlardı. Bununla birlikte mahkeme savcıları da, hâkimleri de, komşularının bildirdiklerine göre; mahkûmların Bulgarslavı İstihbarat Servisinin kayıtlı elemanları oldukları gibi; İç İşleri Bakanlığından kurulan Ad Değiştirme Batalionlarının (müfrezelerinin), rütbeli muharipleriydiler. Aynı kaynaklara göre; onlar Ad değiştirme kampanyalarının her merhalesinde seferber edildiler ve dolaysıyla adları değiştirilenlere yapılan zulümlere iştirak ettiler. Bunlar mahkemede adeta istenilen kararı vermekle, mükelleftiler. Ad değiştirmelerin selâmeti için onlardan, “Ölüm kararı” vermeleri istendi, onlar da, verdiler. Kadın olsun, erkek olsun Ad Değiştirmeleri Batalionlarına ülkede; savcıların, hâkimlerin çoğu ve Adalet Bakanlığı tarafından savcı, hâkim yapılacak avukatlar, seferber ediliyorlardı. Komunist rejimde hukukçular, İç İşleri Bakanlığının, arka bahçesi olarak görülüyordu. Çocukların infazından sonra; “Mahkeme” tutanakları, İstihbarat Servisinin, Bulgarslavı ileri gelenleriyle yaptığı gizli toplantılarda, ele alındılar ve sayfa sayfa öğrenildiler. Suikastçıların, Türk bölgelerinin kurtarılmaları, bu bölgelerde Bulgarslavlarının öldürülmeleri, oralarının Türkiyeye ilâve edilmeleri için mücadele verdikleri, Türk istihbaratı MİT ile çalıştıkları, öğrenildi. Bu Gizli toplantılara katılan Bulgarslavlarının ileri gelenleri; şimdi öğrendiklerinden, dehşete kapıldılar. Bulgarslavları arasında arzu edilen kamuoyunu oluşturdular. Bulgartürklerinin adlarının değiştirilmesi için yapılan hazırlıklar, yaklaşık üç yıl sürdü. Bu zaman içinde Bulgartürkleri ile, Bulgarslavları arasında, hadiseler çıkartıldı; birkaç Bulgarslavı ve Bulgartürkü öldürtüldü, oraya, buraya “Türk bayrakları” astırıldı. Şimdi Bulgarslavı devletinin, işi sağlama almak istediği, belli oluyordu. Bulgartürkleri adlarını değiştirme mezalimi yaklaşık üç yıl sonra, bu sefer ilk mezalimin başarısızlığı için de, intikam alırcasına, yine Grek hududundaki köylerden başlatıldı. Baskınlar Tokatçık beldesi tarafında değil; Ortaköy kasabası tarafında Bulgartürkü köylerinde yoğunluk kazandı. Şimdi (Aralık 1984) Müslümanların adları değiştirilirken yapılan vahşet, çok daha dehşet vericiydi. --------------------------- Eylül 2010 . Ahmet TACEMEN
Ние и нашите партньори използваме технологии като “Бисквитки” за персонализиране на съдържанието и рекламите, които виждате, както и за да анализираме трафика на сайта. Изберете “Приемам”, за да приемете използването на тези технологии. За повече информация, моля запознайте се с обновените “Политика за поверителност” и “Политика за бисквитки” на Гласове.ком ЕООД